Son zamanlarda kadınların evrime uğradıklarının, sokaklarda neredeyse çirkin kadın kalmadığının farkındasınızdır. Bu durum acep kredi kartlarının ortaya çıkmasından önce mi yoksa sonra mı tecelli etti ?. Eskilerin aynı tip etek giyen, saçlarını mümkün mertebe toplu tutan, üzerlerinde iş yaparken terletmeyecek türden penyeler bulunan annelerin yerini çıtır kız görünümlü hanımlar, ergenlik yaşında olduklarını ancak acemice yaptıkları tonluk makyajlardan, tek tip giyimlerinden, ağızlarında 4 sakız varmış gibi geviş getirerek konuşmalarından anladığım çocuklar almış durumda. Hâşâ modaya karşı olduğumuz falan yok. Lakin değer mi dar kot moda oldu diye etleri 2 kişinin yardımıyla içine tıkıştırmak sonrasında da bu sıcaklarda pişik olmaya?, portakal kabuğuna dönüşmüş baldırları sergilemeye?. Sokaklarda sağım solum önüm arkam birbirine tıpatıp benzeyen küçük kadınlarla dolu. Kollarına astıkları, genelde kendileriyle aynı boyda olan çantaları onları biraz daha şehvet-engiz bir yürüyüşe zorlarken, benim gözümde canlanan sahne, annesinin topuklu ayakkabılarını ve makyaj malzemesini gizlice kullanan küçük kızlardan ibaret oluyor. Bu küçük kadınların omuzlarındaki boşluğu yine modayı en az kız arkadaşı kadar hatta belki de daha fazla takip eden jöleli saçları ve marka takıntıları ile erkek arkadaşları dolduruyor.
Tüketime bu denli yatkın oluşumuzun en acı yanı, doğanın artık bizi koruyamıyor olması. Modaya duyduğumuz sadakatin yarısını bile doğaya gösteremeyişimiz ne acı değil mi?. Ellerimizde geri dönüşümü olmayan marka baskılı poşetler, ozon tabakasının anasını ağlattığımız parfümler, deodorantlar, katlederek canları alınan ama üzerimizde pek şık duran hayvanlar. Kime ne dünyanın gidişatından? Zaten dünyanın susuzluğunu, açlığını biz değil, çekse çekse çocuğumuz bilemedin torunumuz çeker oda bizi enterese etmez. Tersini düşünenlerin kaçta kaçı bir şeyler yapmaya çalışıyor? peki bu uğurda savaşanlar çok yalnız değil mi? Televizyona çıkıp senelerdir feryat eden TEMA Vakfı Başkanı Hayrettin KARACA artık yorgun artık küskün artık parmağı yukarda uyarıyor insanoğlunu. Dinlediğimizde azda olsa bizi düşündüren sözcükler sonrasında yerini boş vermişliğe bırakıyor. Lakin vakit o vakit değildir, vakit %50 hatta 70’lere varan indirimleri değerlendirme vaktidir.
Tüketime bu denli yatkın oluşumuzun en acı yanı, doğanın artık bizi koruyamıyor olması. Modaya duyduğumuz sadakatin yarısını bile doğaya gösteremeyişimiz ne acı değil mi?. Ellerimizde geri dönüşümü olmayan marka baskılı poşetler, ozon tabakasının anasını ağlattığımız parfümler, deodorantlar, katlederek canları alınan ama üzerimizde pek şık duran hayvanlar. Kime ne dünyanın gidişatından? Zaten dünyanın susuzluğunu, açlığını biz değil, çekse çekse çocuğumuz bilemedin torunumuz çeker oda bizi enterese etmez. Tersini düşünenlerin kaçta kaçı bir şeyler yapmaya çalışıyor? peki bu uğurda savaşanlar çok yalnız değil mi? Televizyona çıkıp senelerdir feryat eden TEMA Vakfı Başkanı Hayrettin KARACA artık yorgun artık küskün artık parmağı yukarda uyarıyor insanoğlunu. Dinlediğimizde azda olsa bizi düşündüren sözcükler sonrasında yerini boş vermişliğe bırakıyor. Lakin vakit o vakit değildir, vakit %50 hatta 70’lere varan indirimleri değerlendirme vaktidir.
İşin enteresan yanı bir an önce büyümeye çalışıp deli gibi tükeken bu insanların bazıları bir zaman sonra içinde bulundukları çağdan yorgun düşüp doğaya dönmek için deliler gibi çaba sarfediyorlar. Fakat böyle devam edersek eğer yakında doğanın nasıl olduğunu bile anımsayamacağımız zamanların içinde bulacağız kendimizi.
YanıtlaSilGerçek şu ki iflah olmayan, ders çıkarmayan bir tür'üz. Dibimizde yaşanan, birçok insanın hayatını kaybettiği depremden bile dersler çıkarmayıp, hiç bir önlem almayan kaderci toplum.
YanıtlaSil