18 Eylül 2008 Perşembe

Ah keşkem ah keşkeem...



Hayatında okul mantığını hiçbir zaman tam manasıyla kavrayamamış biri var karşınızda. Benim açımdan, nasıl olup da İnsanların okula bu kadar sadık kalabildiklerini anlamak pek mümkün değil, çünkü ben okulu illaki eker, bilemediniz sabah derslere girip öğlen yemeğimi yiyip sıvışır bir an önce kendimi ya iş yerinde ya da sevgilimin okulunda not tutarken bulurdum. Ben bir güzel sanatlar öğrencisiydim. Kaçırmamam gereken ana derslerimi ekip, annemle kahvaltı sefası yapmayı tercih ederken, gitmesem de olur dediğim Sunay Akın derslerine defalarca girmiş hatta artık dersini almıyor olsam dahi alt sınıflara eşlik etmişimdir. Aynı hararetle anlatadurduğu öykülerin her kelimesini birebir ezberlemiş olmama rağmen ilk defa dinliyormuşum gibi keyif alır, sıranın altına sakladığım çaydan bir iki demlenirdim.

Pişman olacağım hallerin aslında yaşarken farkındayım, gelin görün ki rahatlığın tadı da bir başka. Ne zaman ki arkadaşlarınız cillop kıyafetlerle, ailelerini koluna takıp mezuniyete gelir, ne zaman ki, salonda, sınıfınızdan arkadaşlarınızın ismi okunup yanaklar en sevilmeyen hoca tarafından yalap şap öpülürken bir kağıt parçası ellerine tutuşturulur , işte o zaman “keşke” dersiniz. İtiraf ediyorum PİŞMANIM. Derslerimi ektiğim için, hocaya diklendiğim için, bu kadar pahalı bir okulda okumayı seçtiğim için, sanatçı olmayı matah bir şey sandığım için, okulda olur olmadık insancıkları yakın gördüğüm için, dersin var mı? diye soran sevgiliye “yok valla, nerde buluşalım?” dediğim için, güzelim kantininde oturup küçük kağıtlara, kopya hazırlayamadığım için çok çok çook PİŞMANIM.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder