10 Nisan 2008 Perşembe

AYNI SHOW BU HEP AYNI ....


"hayatta yalnız kalmanın esas olduğunu hala kabul edemiyor musunuz? bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır. insanlar ancak muayyen bir hadde kadar birbirlerine sokulabilirler, üst tarafını uydururlar ve günün birinde hatalarını anlayınca, yeislerinden her şeyi bırakıp kaçarlar. halbuki mümkün olanla kanaat etseler, hayallerindekini hakikat zannetmekten vazgeçseler bu böyle olmaz. herkes tabii olanı kabul eder, ortada ne hayal sukutu, ne inkisar kalır...

"demek ki insanlar birbirine ancak muayyen bir hadde kadar yaklaşabiliyorlar ve ondan sonra, daha fazla sokulmak için atılan her adım daha çok uzaklaştırıyor. seninle aramızdaki yakınlaşmanın bir hududu, bir sonu olmamasını ne kadar isterdim. beni asıl, bu ümidin boşa çıkması üzüyor..."

"şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum. bu eksik sana değil, bana ait... bende inanmak noksanmış... beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanamadığım için, sana aşık olmadığımı zannediyormuşum... bunu şimdi anlıyorum. demek ki, insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar... ama şimdi inanıyorum... sen beni inandırdın... seni seviyorum... deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum..." * KÜRK MANTOLU MADONNA

Öğle yemeğine çıktık, az da olsa bahar havasını bünyelerimizde, (ağzımızı çalınmış bir bal misali) yer ettik ve bize sunulan kapalı jaluzi yanı masalarımıza gömüldük. Şimdi, saniyeleri 10dk. monitörün sağ tarafına 10dk. sol tarafına bakarak geçirmeye çalışıyoruz. Yeni başladığım işe de pek hayırlı gelmiş olmalıyım ki piyasa sizlere ömür. Kapıdan her çıkışında patronla göz göze gelip ne hikmetse onunda bildiği olmayan işleri yapıyormuş izlenimi yaratmanın verdiği yorgunluk beni sabahladığım işlerden daha çok yoruyor

Aynı odanın içinde müdürüm hatta öğrendiğim kadarıyla şirketin yarısına sahip, muhabbetin sadece “günaydın” ve “ çok yaşa” kısmında buluştuğumuz nadide insanla ömrümüzün ne kadar uzun süreli olacağını kara kara düşünüp duruyorum. Bu zat-ı muhteremle aynı odayı paylaşmamızın yanı sıra aynı işin belirli kısımlarını da paylaşıyoruz maalesef. Aslında benim için en zor olan kısmı ağzında bir dolu köpük yaparak ve gözlerini döndüre döndüre konuşarak anlamadığım bin türlü bilgisayar terimimi bi çırpıda yalayıp yutmamı istemesi. “Anlamıyorum yahu tane tane konuşsana, ayrıca nerde bu server” diye çemkiremediğiniz ve sizi salak sanmasın diye sürekli başınızı “evet” anlamında salladığınız kişiye ıkına sıkıla bir kez daha yinelemesini istersiniz, dikkatle bakıldığında ağız kenarında oluşan köpük sayısının arttığı ve bu gergin kişiliğin yinelemekten hiç hoşlanmamasından kaynaklı daha da anlaşılmaz sesler çıkardığını fark ettiğinizde artık çok geçtir ve siz köpükleri sayarken o cümlesini bitirmiştir bile. Bunun sonucunda elinizde saatlerce kendiliğinden düzelmesini beklediğiniz nur topu gibi bir işiniz olmuştur artık.

2 yorum:

  1. Ya amcanın şöle bol köpüklü bi resmini çekip koy valla çok merak ettim. Vaktiyle çalıştığım ajanstada bahsettiğin köpüren bi abi vardı acaba aynı tükürük bombardımanı mı?

    YanıtlaSil
  2. Köpüklü olmasının yanında agresif ve koltuğa sanki ordan gün sonunda kazınarak çıkarılacakmış gibi yapışan biriyse bahsettiğin aynı kişi olabilir.

    YanıtlaSil