1 Nisan 2008 Salı

YAZIKLAR OLSUUUN!

Hikmeti şu sıralar hafta sonlarının güzel geçmesinden midir bilmiyorum ama daha bi hızlı geçiyor bana çalışma saatleri. Yeni başladığım ve hala hazırda pekte kendini mensubu hissetmediğim bu küçük topluluğun rehavetini bol bol placebo dinleyerek atmaya çalışıyorum. Daha önce çalıştığım yoğun iş temposundan bayaaa bir uzakta olan bu çalışma ortamı bir taraftan bana derin bir “ohh” çektirirken diğer taraftan bir tasarımcı olarak bu rahatlığın, yavaşlığın beni nasıl da körelttiğini kara kara düşündürüyor.

İş yerinde çok da gülümseyebilen, patronuna olur olmadık şirinlik gösterileri yapabilen biri değilim ve bunu yapabilen arkadaşları da gösterdikleri bu büyük yalakalıktan ötürü tebrik ediyorum. Küçük işletmemizde bu tür faaliyetlerde bulunan bunu da gördüğüm en akla zarar biçimde sergileyen cücük beyinli ama dünya güzeli bir hatunumuz var ki kendisi öğle saatlerinde işe gelmesi ve bir paragraflık yazıları bile aylar sonra masamıza bırakması ile tanınır. Bundan iki gün öncesin de yazıp şirketteki herkese gönderdiği mevki talebi yazısını gözlerimi pörtlete pörtlete okuyarak ve sinirlerime hakim olmaya çalışarak okudum. Kızdığım şey onun bu isteği değil insanların nasıl da bu kadar yüzsüz olabildikleriydi. O kadar okumak senin neyine diye kızadurduğum şahsiyetimi bir kenara çekip tekme tokat girişmek istediğim zamanlardır bunları işittiğim zamanlar. Yazık bana ya, yazık bize ya….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder