14 Mart 2008 Cuma

OYY OYY EMİNEMM


Hep zayıftım ve sanırım hep de öyle kalacağım. Özellikle tombul şahsiyetlerden, ağız bükülerek söylenen “ay çok zayıf” ya da göbekleri hoplatarak gülüşmelerle, anneme, “taş bağla şekerim, uçar bu rüzgâr’da” laflarını sıkça işittiğim kabus dönemi. Duyduğum sıkıcı yinelemelerin ardından biraz daha dolgun görünür umuduyla giydiğim 3-5 tayt üstü çorap bile beni, Amy Winehouse  görüntüsünden kurtaramamış üstüne üstlük taytın bileklerde bitmesi büyük ihtimalle çevrede sakat izlenimi yaratmamı sağlamıştır. Annemin arada attığı, beslenmesi gereken Afrikalı çocuk bakışı ve ardından yine itina ile ağız bükülerek söylenen “ye biraz, kuş kadar kalmışsın” sözleri, artık benim için sadece eğlencelik muhabbetler  olmaktan ibarettir.

Ergenlik dönemine girdiğim, zayıf olmanın iyi mi yoksa kötü mü olduğu idrakine varamadığım bir zaman da ince bacakları, minik suratı ve sevimli aksanıyla, Audrey Helpburn ile tanıştım ve o andan itibaren zayıflığın aslında bazılarımıza nasıl da yakıştığını fark ettim. Her ne kadar bir audrey olamasak da. Tabii Seda ablamızın eğitim içerikli programına çıkarttığı 19 kiloluk arkadaşlardan biri olmamamda da yarar var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder